OZU_KMI
İST_LAND 2073
İST’LAND 2073
2020’ler
Covid-19 salgını sonrası İstanbul halkı, yeni dünya düzeni içerisinde gündelik yaşamına geri dönmüş, ekonomik ve siyasi bunalımın dışavurumunu sokak röportajlarına yansıtmış, şehri ziyaret edenler bu durumlardan bihaber şekilde kenti sesli ve görüntülü kayıtlar altına alıyorlardı. Bir yanda ekonomik kriz halkı zorluyor, bir yanda yüzyılın ‘çılgın Proje’si Kanal İstanbul ediyordu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yüzyılın projesi olarak duyurulan, temelleri Türkiye siyasetinin onlarca yıl öncesine dayanan proje, ekolojik dengeyi bozacağı, yeni rant alanları açarak yapılaşmayı artıracağı gibi kentsel sorunların yanısıra ekonominin halkı zorlayıcı olduğu ve halkın yarısından çoğunun açlık sınırının altında çalıştığı bir dönemde milyarlarca dolara mal olması sebebiyle de eleştiriliyordu. Proje’nin sonucunda ortaya çıkacak olan ada parçası ise şimdiden reklamlarda pazarlanmaya başlanmıştı: İST’LAND...
2030’lar
Kanal İstanbul projesi sonrası artan yoğun yapılaşma, bölgeye göçü daha da artırmış, İstanbul’un nüfusu 30 milyonu geçmişti. Proje açılışı sonrası Terkos ve Sazlıdere Havzalarında bulunan tatlı su kaynakları tuzlanmaya başlamış, kuraklığın da getirdiği su problemi halkı iyice boğmaya başlamıştı. Bu durum sonucunda dönemin iktidar bloğundan ilginç bir teklif ortaya atıldı: Dere İstanbul Dere İstanbul Projesi, Kanal İstanbul ile İstanbul boğazını birbirine bağlayacak, böylelikle hem tekne ve yatlar boğazdan kanala geçmek için sahili dolanmak zorunda kalmadan direkt ulaşım sağlayabilecek hem de su yolları bağlantılarına eklenecek arıtma sistemleri ile İstanbul’un her noktasında su sorununa çözüm olacaktı. Tabii beklenen durumlar da yavaş yavaş gerçekleşiyordu: İST’LAND adasının yeşil alanlarının imara açılması ve şehrin ‘nefesinin kesilmesi’...
2040’lar
İst’land üzerinde açılan Dere İstanbul projesi sonrası artık su yollarının kenarları yapılaşmış, yeşil alan git gide işgale uğramış, ormanlar ve ağaçlar tam anlamı ile şehrin nefes alınan alanı anlamından çıkarak bina yapılmak için bekleyen geliri yüksek proje arsaları olarak görünmeye başlamıştı. deniz seviyesi yükselmesi ve gelgitler ile ara ara suda oluşan dalgalar caddeleri ve sahile yakın alanları sular basmış, bu da halkta tepkilere neden olmuştu.
Dönemin Onursal Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bu projeyi ‘İstanbul’un Nefesi’ olarak nitelendirirken dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Selim İmamoğlu ise bunun bir rant projesi olduğunu, bu proje için ülke çapında bir referanduma gidilmesi gerektiğini belirtmiş, Dönemin iktidar ortaklarından Türklerin Milliyetçi Partisi başkanı Ahmed-ül Cabbar El Hüseyin referanduma gidilmesi konusunda iktidar ortağına baskı yaptı ve referanduma gidildi. Açılmayan sandıklar ve kayıtdışı mültecilerin oy kullanma serbestliği tartışmalarına son noktayı ‘Atı alan İst’landı geçti’ diyerek sonlandırmaya çalışan Onursal Başkan Erdoğan, babasının yolundan gittiğini savunan İBB Başkanı Mehmet Selim İmamoğlu’nun ‘Hak da yemeyiz hakkımızı da yedirmeyiz’ diyerek halkı meydanlara davet etti, süreç sonrasında Erdoğan tarafından İmamoğlu’na halkı kin ve düşmanlığa sevk etme suçu ile siyasi yasaklı hale geldi. Halk sokaklarda hem siyasi yasağı hem de seçim sonuçlarını protesto ederken İBB Başkanlığı’na seçimlere kadar Osman Gökçek getirildi. Büyüklerinin hayali olan Arter İstanbul projesinin yanıbaşındaki bir arsada Dinazor Park projesini açıklamıştı. Bu sırada Arter İstanbul çalışmalarına hızlıca başlanıldı.
2050’ler
Kanal istanbul, dere istanbul ve son olarak arter istanbul projeleri ile ist’land artık tüm kendine özgü
değerleri yitirmeye başlamıştı, dönemin ana muhalif partilerinden Suriye Halk ve Milliyetçi Partisi
Başkanı Süleyman Abdurrahman, dünyada örnekleri olduğunu savunduğu ve ana arterlerin tamamen su
yoluna dönüşmesi gerektiğini, böylelikle uçtan uca istanbulun tüm su sorununun çözüleceğini
savunmuştu, genel seçim öncesi ittifak arayışında olan iktidar bu şartlı kabul ile seçimi kazanınca projeyi
hayata geçirmek zorunda kalınıldı.
Proje sonrası artık İST’LAND tamamen beton olan devasa bir kara parçasına dönüşmüş ve ormanlık alanların iyice işgal edilmesi sonrasında halk ayaklanmaya başlamış, bu durum üst kanal projesini ve bu kanala cephesi olan alanların yeşil alan olarak kalacağı projesi hükümet tarafından mutlulukla sunulmuş, ne var ki kanalı yapmak için ormanın ortasının rota olarak seçilmesi konusu sorulduğunda bunun böyle olmadığını ve bu soruları hangi cemaatin terör örgütü sorduruyor bunları şeklinde tepkilerle karşılaşılmıştı.
2060’lar
Türkiyenin yaşadığı ekonomik kriz, tarihinin enderin krizi olarak konuşulduğu vakitlerde hükümet gelir elde etmek için çözümün betonlaşma olduğunu, konutlar dükkanlar ve ofisler yaparak bunları yabancılara satabileceğini ve bu şekilde gelir elde edebileceğini savunmuştu, hatta durum o kadar kötüydü ki ev alana vatandaşlık bedava gibi ütopik kampanyalar düzenleniyordu. halk ayaklanma noktasına gelmiş fakat bir eleştiride bile cemaatçi terör örgütü soruşturması açan iktidardan çekiniyorlardı.
İST’LAND üzerinde tek bir ağaç bile kalmayacak yoğunlukta yapılaşma yapıldı, artık ist’land sadece beton zeminden oluşan devasa bir ticaret adası olmuştu. halkın almaya gücü yetmedikçe artık istanbul’un iki yarımadasındaki alanlara dağılıyor, iktidara yakın iş adamları ve akrabalarından kalan boş alanları veya yapıları yabancılara satıyorlardı. bu sırada beklenen büyük istanbul depremi gün geçtikçe yaklaşıyor, halk hem öfkeli hem tedirgin halde yaşam mücadelesine devam ediyordu.
2073 / BÜYÜK DEPREM
Sabaha karşı, hava yeni aydınlanıyor, büyük bir gürültü ve sallanma var, deniz öfke ile kıyılara vuruyor sanki, tüm enerjisini yerküreye boşaltıyor, çığlık sesleri göğü deliyor,2 dakika 7 saniye boyunca dalgalanıyor yeryüzü, binalar yapboz parçaları gibi yerle bir oluyor. Deprem yıktı geçti her yeri, bir de üzerine tsunami geliyor, İki yarımada bağlantısı koptu, yardım edilemiyor. KOCA BİR ŞEHİR ÇIĞLIK ATIYOR SANKİ, SESLER İSTANBUL’UN HER YERİNDEN YANKILANIYOR.
Deprem sonrası ayakta kalan alanları da hem tsunami hem de deniz seviyesi yükselişi vurdu. Öyle ki artık korku filmi sahnelerine dönmüştü ‘Çılgın Proje’nin İST’LANDı... Sağ kalan ve o bölgeden çıkmaya çalışan insanlar arasında izdiham var artık, İST’LAND’dan kaçıyor herkes. İSTANBUL ARTIK SADECE İKİ YARIMADA’DAN İBARET, DOĞANIN BİZE ÇİZMİŞ OLDUĞU SINIRLAR GİBİ.